Urukagina, Ur-nammu, Hammurabi kanunları ve çelişkiler
Çoğu araştırma
metinlerinde ısrarla belirtilen ortak ifade; tarihte ilk hukuk
kanunlarının başlangıcı, Babil kralı Hammurabi döneminde düzenlenen
kanunlar olduğu fikrinde birleşirler. Tarih yorumcuları ve konuyla
ilgili araştırmacılar belge niteliğindeki eski çivi yazılı metinlerin
yetersizliğinden dolayı ilk Hukuk Kanunlarının yaklaşık İ.Ö.1728-1686 (Bu
tarihler bazı kaynaklarda farklı olarak ele alınmaktadırlar.) tarihleri
arasında egemenlik sürdüren Babil kralı Hammurabi’nin büyük başarısı
olduğunu çoğunlukla kabullenmiş bir tarzda boyun eğerler. Oysa gerçeği
yansıtmaya çalışan tarihsel ifadeler, yorumlar ve yeni eklenen
belgelerin öne sürdüğü bilgilerden yola çıkıldığında Sümerlerin yaşadığı
Mezopotamya bölgesinde sadece Hammurabi’nin kanun koyucu bir kral
olmadığı görülmektedir.
Bunun nedeni de son dönemlerde kazılar
sırasında ele geçen yasa tabletlerinin bulunmasına bağlanır. Tarihsel
akış içinde kronolojik olarak sıralanan yasalarla ilgili ilk
belirlemeler, kralların bölgeyi daha iyi bir şekilde yönetmek ve
kendilerini düşmen krallıklarına karşı çok daha güçlü göstermek için
çıkardıkları yasalar olduğu görülmektedir. Bu yasalar; Urukagina
(yaklaşık İ.Ö.2370), Ur-nammu (yaklaşık İ.Ö. 2047-Ur-dingir-nammu),
Ana-İttuşu (İ.Ö. 2060-1960 tarihleri arasında hüküm sürmüş III Ur
Hanedanı döneminde yazılmış olabileceği düşünülmektedir.), Lipit-İştar
(yaklaşık İ.Ö.1934-1924) ve Hammurabi (yaklaşık İ.Ö.1728-1686) şeklinde
sıralanır. Tarihsel açıdan bir sıralama içinde görünen bu yasalar,
krallar tarafından bölgenin geleneklerine uygun hazırlanan yasaların
egemenlik otoritesinin daha önde olduğuna işaret olarak hazırlanmıştır.
Özellikle bölgedeki çok tanrılı tapınmada, rahiplerin kendi içlerinden
örgütlenerek otoriteyi kemirmelerine karşılık oluşturulan hukuk yasaları
olduğu şeklinde ifade edilmektedir. Mezopotamya bölgesinde egemenlik
kurmuş kent krallıklarında ortaya çıkan irticai hareketlilik, aradan
yıllar geçtiği halde hala çoğu yerlerde sistemle ortaklaşa yürütülen
uygulamalarla örnekleri sergileniyor ve insanlar tanrısal korku
nedeniyle sömürüldüklerinin farkında olamıyorlar. Bulunan arkeolojik
belgelerle Mezopotamya ve Mısır bölgelerine bakıldığında yaklaşık olarak
onbinlerce yıl önce hareketlenen din baskısı temel alınarak irticai
hareketin başlama noktaları olarak belleklerde yer edinmektedir. Buna
örnek olarak Mısır firavunu Akhenaton’un (Amenofis IV-yaklaşık(İ.Ö.
1353-1336 ) Amon tapınağından sokaklara kadar akan bir
irticai akının krallığı tehdit etmesiyle yaptığı darbe girişimini
gösterebiliriz. Çağdaş dünyada bile bu eski geleneklerden vazgeçmeyen
sözde din akademisyenleri, böyle bir baskının olmadığı ve temelde
insanın dinsel kişiliğinin yer aldığını belirtmeye çalışırlar, ancak
nedense kutsal mekânlarda açıkça “dini” siyasal malzeme olarak kullanıp,
örgütlendiklerini de izole ederler. Günümüz Türkiye’sinde yüzlerce iş
yeri, mescid ve medreselerde bu örgütlenmeye benzer çalışmaların
olduğunu hiç kimse inkar edemez. Bu tür örgütlenmelerde kesinlikle
dinsel bir birliktelik görülmediği gibi sadece ticari kaygılardan dolayı
çıkarların zedelenmemesi için yapıldığına yakından tanık olabiliriz.
İşte görüleceği gibi özellikle Mezopotamya bölgesinde kralların yeni
hukuksal yasaları yaratma girişimi dönemin rahiplerinin aynı şeklide
çıkarlarını korumak için bir taraftan krallığı zor duruma düşürdüğü bir
taraftan da halkı bu şekilde sömürdükleri ortaya çıktığı için
uygulanmıştır. Rahiplerin çıkarları için yaptıkları baskılara karşı
alınan bir dizi önlemlere bakıldığında Mezopotamya bölgesindeki kent
krallarından bazıları “Laiklik” sisteminin başlamasına önder oldukları
görülmektedir.
Lagaş kent kralı Urukagina
Mezopotamya Bölgesinin siyasal açıdan
oldukça sıkıntılı ve zor bir şekilde yönetilmesinde ortaya çıkarılan ilk
hukuksal yasalar, kral Urukagina döneminde olmuştur. Kazı yapan ve kazı
raporlarını tutan arkeologlar tarafından ele geçen belgeler çözüldükten
sonra kralın adına uygun olarak dönemin kanunlarına “Urukagina
Kanunları” adı verilmiştir. Lagaş kent kralı olan Urukagina, yaklaşık
İ.Ö. 2370 civarında hüküm sürmüştür. Kral olmadan önce bir Ensi’ydi (Ensi:Kent
ya da bölge sorumlusu-vali). Urukagina Lagaş Kent kralı
Ur-nanşe’den sonra egemenlik kuran kentin sekizinci kralı şeklinde
belirtilmiştir. (Bazı tarihsel metinlerde de Lagaş kent kralı
Lugalbanda’dan sonra dokuzuncu kral olarak tanıtılmaktadır!)
Urukagina vali olduğu dönemde Ur-nanşe Hanedanlığına karşı ayaklanarak
başa geçer. Döneminde tapınaklarda görevli rahiplerin dini kötüye
kullanarak halktan haksız yere mal topladıklarını görür ve krallığı
döneminde onlarla uğraşmaya başlar. (Günümüz Türkiye’sinde de aynı
yoldan para toplayan cemaatler var, ancak bu cemaatler, kral
Urukagina’nın düşüncesinin tam tersine siyasal kadrolardan da destek
görerek açıkça kendilerini belli ediyorlar. Dini kullanarak saf, temiz,
duygusal vatandaşı bu şekilde aldatarak kazanç elde ederler.) Urukagina,
din adına halktan para toplayanları şiddetle cezalandırmıştır. Onun
otoritesiyle halk, din adına mal toplayan rahiplerin komplolarından
kurtulmuştur. Yoksullara yardım krallığın otoritesinde toplanmıştır. Son
derece reformcu bir kral olan Urukagina’nın egemenliği ise kısa sürer.
Lagaş kentinde yaşayanlara inanılmaz bir özgürlük getirir. Rüşveti ve
din adamlarının halktan haksız yoldan mal almalarını yasaklar, orta
sınıf için yeni vergi adaleti getirir. Onun bu reformlarını duyan komşu
kent devleti belki de dönemin emperyalist devleti olan Umma kralı
diktatör Lugalzaggazı kıskançlık ve korku sendromu yaşar. Kendi halkı da
ayaklanıp, aynı özgürlüğü isteyecek diye Lagaş kent krallığına
saldırır. Kenti yakar, yıkar ve yerle bir eder. Kral Urukagina’yı da
tahttan indirir. Umma kralının saldırıları sonucu kutsal yerler
yağmalanmış ve Urukagina’nın yasa tabletleri de bir yoldan imha
edilmişti. Reformcu bir kral olarak da bilinen Urukagina Yoksulların
zenginler karşısında sömürülmesini ve haksızlığa uğramalarını önlemişti.
Kenti hırsızlar, tefeciler, sahte din adamlarının fetvalarından ve
sokaklarda rahatlıkla dolaşan katillerden de arındırmıştı. Fransız
arkeologların 1878 yılında bölgede yaptığı kazılar sırasında
Urukagina’ya ait olan bazı yasa tabletleri bulunur. Bulunan tabletler
yazıtbilimci Francois Thureau-Dangin tarafından çözülür ve Sümerolog
Arno Poebel tarafından da yorumlanır. Bu yorumlar sonunda ilk defa
sosyal yasaların Urukagina tarafından uygulandığı belirtilmiştir. Belge
niteliğindeki tabletler, Urukagina’nın döneminde uyguladığı sosyal
adaletin günümüz sosyalizmin temellerine yönelik bir çalışma olduğunu
ifade etmek isterim. Dengelerle sosyal eşitliği sağlamak için oldukça
çaba gösterir. Din işlerini de devlet işlerinden ayırır, ancak dinin
denetimini de krallığın bünyesine alır. Sosyal kanunlarıyla ilgili bir
tabletin çevirisinde “…. Tanrıların sığırları ensiye ait tarlaların
sulanmasında kullanılıyordu. En iyi tarlalar ensinin dostlarına
veriliyordu. Semiz eşeği ve sığır rahipler alıyorlardı. Ürünleri
rahipler ensinin dostlarına taksim ediyorlardı. Herhangi bir yerin
rahibi, bir fakirin anasının bahçesindeki ağaçları kendisi için kesiyor
ve meyvelerini alıyordu. Mezara bir ölü gömülürse, rahip kendi içkisi
için 7 testi bira, kendi yemesi için 420 ekmek ve 120 sila (ölçek) arpa,
bir elbise, bir oğlak ve bir yatak alıyordu…” şeklinde Lagaş’ın
eski geleneklerini anlatarak kanunlarını belirtmeye başlamıştı. Bu
metinde de görüldüğü gibi din adamları halkı aldatmış ve tanrı sal
baskıyı kullanarak yeraltı dünyasındaki korku, işkence gibi tehdit
içerici davranışları sergileyip, bir anlamda da dolandırıcılık
yapmışlardı. Günümüz Türkiye’sinde âhlâki değerlerden uzak davranışlar
ne yazık ki tapınma alanlarının içinde ve dışında rahatlıkla
görülmektedir. Urukagina kanunları dönemin yazmanları tarafından oval
bir tablet üzerinde yazılmış, mülkiyet ve aile hukuku üzerinde bilgiler
içermektedir. Bazı belgelerde kısa ifadelerle kral Urukagina’ya ait
olduğu belirtilen reformların ilk kanun koyucu reformlar olduğu
belirtilmişse de bilinmeyen nedenlerle bu düşünceler önemli görülmeyerek
zamanla ortadan kaldırılmıştır. Bunun tek nedeni ondan sonra gelen
kralların kendisinden önceki kralların bu tür çalışmalarını
kıskanmalarından dolayı hazır olan tabletleri imha etmesine
bağlayabiliriz.
“III’ncü Ur Hanedan” kralı
Ur-nammu(Ur-dingir-nammu)
Tarih işte, eskiye yönelik bilgilerin
kitaplara geçmediği, ancak taşlara ve kilden yapılmış kalıplara çivi
yazısıyla geçirildiği için bir zaman sonra bulunup, çözülmeleri
sonucunda kısmen de olsa gerçek yönler ortaya çıkmaktadır. Urukagina’dan
başka Üçüncü Ur Hanedanlığın kurucu kralı Ur-nammu’nun da yasalar
ortaya koyduğu görülmektedir. Ur-nammu’nun hükümdarlığı, Lagaş ensisi
olan Ur-banu’nun damadı Namhani’ye saldırıp, onu öldürmekle başlar. Uruk
kentinde egemenlik yapan kral Utekengal döneminde Ur valisi olarak
görev yapmaktaydı. Kent devletinin üzerinde kralın otoritesini iyi
kullanmadığı gerekçesiyle zor kullanıp, darbe yaparak kral
Utekengal(Utuhegal) tahtan indirir ve kendisi de krallık koltuğuna
geçer. Böylece valisi (Ensi) bulunduğu Ur kentinin başına kral olarak
geçmiş olur. Sanatsal ve kültürel işlere ağırlık veren
Ur-nammu(Ur-dingir-nammu), son derece güçlü ve otoritesi sağlam olan bir
kral şeklinde belirtilmektedir. Ensi olduğu dönemlerde krallığın
otoritesini kaybettiği bir sırada yasaların din adamları tarafından
uygulandığını bildiği için ilk işi bu yasaları din adamlarının (rahip)
elinden alarak devlet sorunu haline getirir ve rahiplerin bütün
işlemlerini de devlet tarafından yürütülmesine karar verir. Görüleceği
gibi Ur-nammu, bir anlamda da günümüz “laiklik” sistemine gönderme
olacak bir çalışma sergiler. Urukagina’nın ortaya koyduğu ilkelerin
benzeri şeklinde din ve devlet işlerini birbirinden ayırırken, dinin
devletin denetimi altında tutulmasını sağlar. Ur-nammu da yasalar
çıkarır. Bu yasaların bir benzer çalışması yaklaşık 300 yıl sonra
Babil’de krallık koltuğuna oturan Hammurabi tarafından da farklı
maddelerle ele alınmış olacağı görülecektir. 1889-1890 yılındaki
arkeolojik kazılar sırasında Ur-nammu’nun çıkardığı yasa tabletlerinin
bazıları bulunarak İstanbul Eski Şark Eserleri müzesinde koruma altına
alınmışlardı. Çevirileri ise 1952 yılında yapılmıştır. Ur-nammu,
Sümerlerin başına bela olduğu söylenen Gutilerle yaptığı bir savaşta
öldürülür. Urukagina’dan yaklaşık 300 yıl sonra Ur kentinde yaşayan ve
III Ur Handan kurucusu olarak bilinen kral Ur-Nammu’nun çıkardığı
yasalar tartışma konusu olacağından belki de bilinçli olarak tozlu
raflarda bekletilmiştir. Bu kanunları Ur kentinde yaşayanların daha
özgür ve demokratik olması amacıyla çıkarmıştı. Kanunlarla İlgili
tabletler İstanbul Arkeoloji Müzesinde dünya Sümerolog’u olarak
tanıtılan Samuel Noah Kramer tarafından bulunarak günümüze
kazandırılmıştır. O dönemlerde Muazzez İlmiye Çığ da Arkeoloji müzesinde
görev yapmaktaydı (!) Demek ki Samuel Noah Kramer de olmasaymış bu
tabletler İstanbul Arkeoloji Müzesinde geri dönülmez bir uykuya
gönderilecekti. Tabletlerin iyi korunamamasından dolayı tam okunmadığı
ve başlangıçta uzun bir metnin yer aldığı belirtilmektedir. 1955 yılında
Nippur kazılarında yapılan incelemelerde Ur-Nammu’ya ait olduğu ifade
edilen yazılıtaşta kralın demokratik bir devrim yaptığı ve çıkardığı
yasalarla sosyal adaleti en iyi şekilde ele alarak kişilik haklarına
özgürlük getirmiş olduğu belirtiliyor. Yasada, yalan suçlamalar, Kaçak
köleler ve yaralamalar öncelikli olarak işlenmişti. Yasanın giriş
bölümündeki metin, araştırmacıları oldukça düşündürmüştür. Metinde “…Dünya
yaratıldıktan sonra Tanrı An ve Tanrı Enlil, Ur krallığını Ay tanrısı
Nanna’ya verdi. Bir gün Ur-nammu, Ur’da tanrı temsilcisi olarak seçildi.
O, sınır komşusu Lagaş ile savaş yaptı ve onun valisi Namani’yı tanrı
Nanna’nın gücüyle öldürdü. Urun sınırını eski haline getirdi. Uzunluk ve
ağırlık ölçülerini namuslu ve değişmez yaptı. Öküzü, yetimi, zengine
ezdirmedi. Dulu güçlünün eline bırakmadı…. Yoksulu zenginin eline
düşürmedi…” şeklinde bilgiler görülmektedir. Kralın egemenlik
yaptığı dönemde çok tanrılı tapınaklarda irticai gösteriler düzenleyen
cemaatlerle de son derece uğraştığı görülmektedir. Krallığın gücünü
yitirmesine irticainin hortlamasıyla cemaatlerin ortaya koyduğu
baskılarla pasif duruma düşmesinden rahatsız olan Ur-nammu, bu
deneyimlerinden yola çıkarak son derece adaletli bir krallık dönemi
başlatır. Hatta krallık ilkelerini tapınak duvarlarına işleyerek
devrimin bir lideri olarak yoksul ve ezilmişlere insanı çağrılar yapar.
Dini alet ederek halkı sömüren ve krallık otoritesini zedeleyen irticai
gurupları kısa sürede etkisiz hale getirir. Kısacası Ur-nammu, sosyalist
bir hareket getirir ve kenti ezen bir sınıfın elinden kurtarır.
Ur-Nammu’nun Urukagina’dan sonra dünyada ilk yasa koyucu kral olduğu
belirtilmişse de tarihçiler günün birinde arkeologların Urukagina’dan da
çok daha eskilere dayanan tabletler bulacaklarına kuşkusuz
bakmaktadırlar. Ancak nedeni bilinmeyen bir şekilde tarihte yine ilk
kanun koyucu bir kral olarak belirtilmesine rağmen adı hep izole
edilmiştir. Günümüzde de yasaları kötüye kullanan hükümetler, bir boşluk
bırakarak irticanın güçlenmesine bilerek yol açarlar. Yönetim
istenileni halka veremediği durumlarda, cemaatler hortlar. İrili ufaklı
cemaatler daha sonra birleşerek bir tehlike işareti şeklinde ortaya
çıkarlar. Mustafa Kemal Atatürk mutlaka Sümer krallarının reformcu
girişimlerini öğrenmiş olmalıdır ki din ve devlet işlerini birbirinden
ayıran “laiklik” sistemine sıcak bakmış ve ülkenin geleceğindeki siyasal
biçimini bu yolla denge içinde tutmasını başarmıştır.
Ana-ittuşu
Urukagına ve Ur-nammu’nun kanunlarından
başka sözcük karşılığı “vadesi gelene kadar” şeklinde betimlenen
“Ana-İttuşu Kanunları”nın da döneme yeni bir hukuksal yaşam biçimi
getirdiği söylenmektedir. Ana-ittuşu kanunu, Asurbanipal’ın
kütüphanesinin kalıntıları arasında onbir tablet şeklinde bulunmuştur.
Tabletlerin iki dilde yazılmış olması ve özellikle “Asur-Sümer”
dillerine yer verilmesi eğitim amaçlı değerlendirilmiş olabileceği ifade
ediliyor. Tabletlerde çeşitli yasaların belirtilmesiyle “Ana-İttuşu”
adının geçmesi, bu kanuna ad olarak kullanılmıştır. Ana-İttuşu
kanunlarının kim tarafından ve ne zaman çıkarıldığı bilinmiyor.
Araştırmacılar bu kanunun bazı maddelerinin Ur-Nammu kanunlarına
benzerliğini göz önünde tutarak İ.Ö. 2060-1960 tarihleri arasında hüküm
sürmüş III Ur Hanedanı döneminde yazılmış olabileceği düşünmektedirler.
“İsin Hanedan” kralı Lipit-İştar
Urukagina, Ur-nammu ve Ana İttuşu
kanunlarından başka kanun koyucu bir kişi olarak belirtilen Lipit-İştar,
Sümerlerde birinci İsin hanedanlığında hüküm sürmüş olan bir kraldır.
İşma-Dagan’ın oğludur. İ.Ö. 1934-1924 tarihleri arasında hüküm sürmüş
olabileceği tahmin ediliyor. Yapılan arkeolojik araştırmalarda kralın
kendi adıyla hazırlattığı yasanın yer aldığı kil tabletler bulunarak
koruma altına alınırlar. Tabletlerin bulunmasıyla ilgili kazı 1947
yılında yapılmıştır. Bulunan tabletler yazıtbilimci Alberth Goetze
tarafından kopyalanırlar. Lipit-İştar, krallığı döneminde yeni bir yasa
metni hazırlayarak tanrıları olan “An ile Enlil” tarafından
desteklendiğini belirtir. Yasa tabletlerinde yüksek ahlaksal tavırlar
görülmektedir. Yaptığı çalışmalarla halk tarafından “Sümer ve Akad”
krallığı ünvanını alır. Hükümdarlık döneminde İsin kentinin güneydoğu
tarafında Gungunum adında son derece asi bir adamın ortaya çıktığı
belirtiliyor. Daha sonra da Ur’un denetiminin onun eline geçtiği ifade
edilir. Lıpıt-İştar ile ilgili bazı tarihsel ifadelerde kanunların daha
önceki dönemlerde egemenlik sürdürmüş kralların bilgilerinden yola
çıkarak hazırlattığı belirtilmektedir.
Babil kralı Hammurabi
Gungunum’un Ur kentinin denetimini eline
geçirmesinden sonraki bir dönemde, bölgenin bir başka tarafında
egemenlik tartışmaları başlamış ve Babil’de krallığı ele geçiren
Hammurabi adından biri ortaya çıkar. Hammurabi’nin, İ.Ö. 1728-1686
tarihleri arasında hüküm sürmüş olabileceği tahmin ediliyor. (Bazı
kaynaklarda ise İ.Ö. 1792-1750 tarihleri arasında hüküm sürmüş
olacağıbelirtilmektedir.) Amorit soyunun Babil’de büyümesini
sağlayan Sumu-abum’dan sonra gelen kralların arasında en reformcu ve
yasa koyucu bir kral olarak Babil kentinde hükümdarlık yaptı. 43 yıl
hükümdarlık yaptığı sıralarda Babil küçük bir kent olarak
belirtilmektedir. Egemenliğini Anadolu ve İran’a kadar yaydı. Tanrı
Marduk’un oğlu şeklinde kendini yazıtlarda yüceltir. Onun döneminde
Amoritler çoğu kentlere sahip olur. Civarda oturan diğer kent devletleri
de birbirlerini işgal etmek için planlar hazırlar. Bu kentler Mari,
Larsa, Eşnuna ve Dicle kıyısındaki Asur kentleriydi. Hammurabi bile bu
kentlere sahip olmak için güçlenmek istiyordu. Yapılan incelemelerde
tabletlerin çözülmesiyle onun diğer kralların ötesinde bir kimliğinin
ortaya çıktığı ve Babil tarihinde ilk yasaları hazırlayan bir kral
olduğu saptanmıştı. Kendi adına hazırlattığı ve yasalarını belirttiği
“yazılıtaşı” Paris Louvre Müzesinde koruma altındadır. Bu yazılı taşta
kendini dünyanın en büyük kralı olarak görüyor ve Urukagina ile
Ur-nammu’nun da belirttiği gibi tanrıların zayıfları ezenlere karşı onu
görevlendirdiği şeklinde yazdırarak, güneş tanrısıyla eş tutardı. Lagaş
kent kralı Urukagina, Ur kent kralı Ur-nammu’nun egemenlik dönemlerinde
çıkardığı yasalardan sonra Babil kralı Hammurabi’nin yasalarının ortaya
çıkması bu kanunlardan bir şekilde yararlanmasına bağlanmaktadır. Çünkü
Lagaş kent kralı Urukagina ile Ur kent kralı Ur-nammu krallık tahtına
geçer geçmez yasalarını yürürlüğe sokarlar. Ancak Hammurabi Babil’de
kral olduktan sonra önce sınırlarını genişletmek, büyümek ve dünyanın en
büyük kralı olma ünvanına sahip olma hırsından sonra yasa tabletlerini
hazırlatır. Hazırladığı Kanunlar, Sümerlerin insanlık tarihine örnek
olabilecek ilk kanun metni olduğu şeklinde ifadeler var. 1901-1902
yılları arasında Fransız arkeologlar ve bilim gurubuna başkanlık eden
V.Scheil tarafından yapılan kazılarda Hammurabi kanunlarıyla ilgili
tabletler ortaya çıkarılır. Yazıtbilimciler tarafından Hammurabi
kanunları olarak adlandırılan tabletler, Susa tapınağının yıkıntıları
arasında bulunarak Laouvre Müzesinde koruma altına alınmışlardı. Kanun
metninde özellikle ön plana çıkan maddeler ise “…Adaletin yerine
getirilmesi için işlenen suçlar (1-5), Mülke karşı işlenen suçlar
(6-25), Arazi ve ev (26-60-4), Ticaret ve alış veriş (107-126),
Evlilik-aile mülkiyeti (127-194), Taaruz ve kısas (195-214), Meslek
adamlarına ait suçlar (215-240), Fiatlar ve ücretler (241-277), Köle
hakları (278-282)…” şeklindedir. Beatrice Andre-Salvını, ”Babil”
adlı eserinde Hammurabi Kanunlarıyla ilgili “…Ele alınan tüm konular
hayatın bütün alanlarını kapsayan bölümler halinde ayrılmıştır: Yalancı
şahitlik, hırsızlık, krallık mülklerinin yönetimi, tarımsal hayatın
düzenlenmesi, yerleşim birimlerinin konumu ve bakımı ya da ticaret.
Aileye uzun bir bölüm ayrılmıştır. Meslek icraatlarını, maaşları ve
çalışanların çalışma koşullarını denetleme yöntemleriyle borca karşılık
sayılan ya da savaş esiri olan köleleri ele alan bölümlerden önce darp
ve yaralamalarla ilgili cezalar geliyor. Üç sınıfa ayrılmış olan Babil
halkını anlamak için bu kannuname eşi bulunmaz bir kaynaktır. Özgür
insanlar (Awilu), aşağı tabaka (Muskenu) ve köleler (wardu) statüleri
farklıydı ama hükümdar “güçlünün zayıfı ezmesi”ne temelinde bir endişe
taşıyordu. Bir metnin giriş bölümünde, kral, herkesin bu dikmetaşı okuma
ve okutturma olanağının olmasını ve böylece aydınlanabilmesini
arzulayan adil hükümdar rolünde yüceltiliyor. Hammurabi haleflerine
kendisinin aldığı kararlara uyarak ülkede düzeni sağlamalarını tesviye
ediyor…” şeklinde önemli bir açıklamada bulunur. Ancak Beatrice
Andre-Salvini “Babil” adlı kitabında nedense diğer kanun koyucu
kralların ortaya koydukları ilkeleri görmezden gelmiş gibi bir tavır
sergilemesi öncelikle Hammurabi adının dünya genelinde daha çok
duyulması ve bir anlamda da adının kitabın satışında etkili olacağı
düşüncesiyle yorumladığı görülür. Bazı belgelerde Hammurabi’nin darbe
yoluyla krallığı ele geçirmesinden sonra, kendisinden önceki kralların
çıkardığı yasa tabletlerinin içeriğine bir şekilde ulaşıp, kendi adına
yeni bir yasa çıkartmış olabileceğini ileri sürerler. Tabletlerin
içeriğinden yararlandığı krallar ise Ur-nammu ile Urukagina’dır. Hatta
bazı ifadelerde de Ana-İttuşu ile Lipit-iştar’ın kanun tabletlerini
kırdırdığı şeklinde notlar görülmektedir.
Yasa kronolojisi ve çelişkiler
Kralların kronolojik egemenliklerinden
yola çıkıldığında, özellikle Mezopotamya bölgesinde bulunmaları,
bölgenin geleneklerini ve belge niteliğindeki kaynaklarını iyi
değerlendirmiş kişiler olarak bakmasında özel bir ayrıntı görüyorum.
Çünkü o dönemlerde eğitimlerin sınırlı olması tanrısal kültün her şeyin
başında geldiği ele alınmıştı. Krallar tanrıların emriyle savaşları
başlatıyor, başarılarını da buna bağlıyordu. Bu kültlerin krallık
odalarına kadar girmesine de rahipler eşlik ediyordu. Saray içine sızan
dinsel kült yerine rahiplerin ticari kaygıları nedeniyle çıkarlarına
çözüm getirme önlemi getirilir, daha sonra da çıkarlarını koruma altına
almayı garantileyen rahipler bu davranışlarını ideolojik bir konuma
getirir. Bir süre sonra da krallığın da rahiplerin sistemine göre
yürütülmesi fikri ortaya atılır. Benzer hareketlerin Mısır’da Amon
rahiplerinin halka nasıl işkence çektirdiği inkâr edilemez. Hammurabi
adının olmadığı bir zaman diliminde egemenlik yapan Urukagina ve
Ur-nammu adlı kralların çıkardıkları benzer yasaların tartışmaya
açılması gerekmektedir. İlk yasa koyucu krallar olan Urukagina ve
Ur-Nammu’ya ait olan tabletlerin ortadan kaldırılması yaklaşık onlardan
üçyüz yıl sonra Babil’e kral olan Hammurabi’nin işini kolaylaştıracaktı.
Çünkü Hammurabi, Babil kralı olduğu sıralarda eski atalarının hukuksal
yönden çıkarmış oldukları tabletlerin varlığından haberdardı. Bir
şekilde bu iki kralın yasa maddelerini dönemin katiplerine farklı bir
formatla yazdırarak o da yenilikler peşinden koşan bir kral olduğunu
göstermiştir. Çünkü bu iki kralın tabletleri savaşlar sırasında imha
edilir ve bir şekilde adları da kendisinden sonra bölgenin egemeni olan
krallar tarafından izole edilir. Kanıt ortadadır. Umma kralı
Lugalzaggazı kıskançlık ve korku sendromu yaşadığı sıralarda
Urukagina’nın kentine saldırır, kenti yakar, yıkar yerle bir eder.
Urukagina’yı da tahttan indirir. Sonra da onun hazırlattığı yasa
tabletlerini bir şekilde imha eder. Ancak halkın dilinden dolaşan yasa
bilgileri bir türlü unutulamaz. Ur-Nammu’nun ölümünden sonra Ur kentinin
egemenliği Gungunum adlı son derece zalim ve baskıcı birinin eline
geçer. Bu da Ur-Nammu’ya ait olan yasa tabletlerini imha eder ve
otoritesini daha insafsızca kullanmaya bırakır. Bu iki önemli kanun
koyucu kralın ortak sıkıntısı döneminde rahiplerin irticai tarzda
örgütlenmeleri olarak gösterilir. Rahipler diğer kent krallıklarıyla
birlikte örgütlenerek ayaklanmaya teşvik eder ve bu şekilde kralın
kendisi ve çıkardığı yasaları da ortadan kaldırılır. İki kral da
özellikle dini kullanarak halktan haksız mal toplayan cemaatlere karşı
bir dizi önlem almışlardı. Sonraki dönemlerde Ana-Ituşşu ve Lipit-İştar
Kanunlarının bu iki kralın kanunlarına benzetilmesi halkın dilinden
dolaşan bilgilere dayanmaktadır. İşte Hammurabi halk arasında dolaşan
bilgilere dayanarak yeni yasaları ortaya çıkarır. Bu yasaları ortaya
çıkarırken atalarının adlarını da bir şekilde izole eder. Tarihsel
belgelerde rastlantı olmaz, belgeler bulunup çözülünce, ortaya yeni
bilgiler çıkar. Yeni bilgiler bazı önemli kaynaklarla
karşılaştırıldığında benzerlikler de ortaya çıkar.
www.alinarcin.com
*-Berfin bahar Dergisinde
yayınlanmıştır.
Kaynaklar:
A’dan Z’ye Sümer-Ali Narçın-Ozan
Yayıncılık-İst-2007
A’dan Z’ye Asur-Ali Narçın-Ozan
yayıncılık-2008
Asurlular-Eva Cancik-Kırschbaum-İlya
Yay-İzmir-2004
Asur Tarihi-Erol Sever-Kaynak
Yayınları-İstanbul-1993
Tarih Sümer’de Başlar-Samuel Noah
Kramer-Kabalcı Yay-İstanbul-2002
Sumer, Babil, Assur kanunları ve
Ammi-Şaduga fermanı Prof. Dr. Mebrure Tosun-Doç. Dr. Kadriye
Yalvaç-TTK-Ank-1975
Sümerler-Samuel Noah
Kramer-Kabalcı-İst-2002
Babil-Joan Oates-Arkadaş
yay-Ankara-2004
Sümer Dili ve Grameri , I,
Prof.Dr.Mebrure Tosun –Prof.Dr Kadriye Yalvaç
Asurlular ve Modern Çağda Asur
Sorunu-K.P.Matfiyef(Bar Mattay)-Kaynak yay-1996
Mezopotamya(Ana hatlarıyla) - Hans
J.Nissen- Ark ve Sanat yay-İst-2004
Kral Hammurabi ve Babil
Günlüğü-Klengel.H.-İstanbul-2001
Uygarlığın Kökeni-Sümerler Muazzez
İlmiye Çığ-Kaynak yay-İst-2007
Sümer Medeniyeti Mali Hayatı-Mustafa
Zühtü-Ankara
Eski Mezopotamya Tarihi-Kemalettin
Köroğlu-İletişim Yay-İstanbul-2006
Sümerler –Helmut Uglig-Telos
yayınları-İstanbul-2006
Evvel Zaman İçinde Mezopotamya-Jean
Bottero/Marıe-Joseph Steve-YKY-