Aramiler, genel kanaatle Sami ırkından bir kavimdir. Bu kavim;
yaşadığı kabul edilen Arabistan’daki coğrafi şartların olumsuzlukları ve
medeniyet merkezlerinin cazibesi gibi sebeplerle daha iyi yaşama şartları
aramak üzere eski çağın en önemli medeniyet merkezleri olan Mısır, Me-
zopotamya ve devamında da Orta Anadolu’ya kadar uzanan geniş bölge-
ye yayılmış olmakla birlikte kesintisiz ve etkili biçimde sızma diyebile-
ceğimiz bir göç eylemi gerçekleştirmiştir
Etnik köken itibarıyla Samilerden sayılan Aramilerin Ön Asya’da
görülmeleri, Samilerin Arabistan'dan üçüncü defa göç etmeleriyle izah
olunmaktadır. Tevrat'ın Tekvîn kitabına dayanarak ve eski geleneğin
izinden giderek Aramileri Samilerden sayanlar, bu kavmin M.Ö. XIV.
asrın son yarısında veya XV. asrın ilk yarısında Arabistan'dan Suriye'ye
gelmiş olduklarını iddia etmektedirler. Sinear tabletlerinde bu kavme
verilen Dağlılar yani Aramiler adı, bunların Arabistan'ın kumlu sahrala-
rından geldiklerinin bir damgası olarak bu zamana kadar yaygınlaşmıştır.
Arabistan çöllerinden batı sınırlarına geldiği ileri sürülen halka
Sinearlıların Dağlılar değil, Çöllüler adını vermeleri doğal olacaktı. An-
cak Çöllüler anlamına gelen bir ad değil de Dağlılar anlamındaki
Aramiler ismini vermekle aslında menşelerine dair ipuçları da vermişler-
dir. Zira Aramilerden önce Arabistan'dan Sinear'ın batı sınırlarına gelmiş
olan Samilere Dağlılar anlamında bir isim değil, Batılılar anlamına gelen
Amurrular adı verilmiştir (Günaltay 1987: 134–136).
Sinearlılar, Aramileri memleketlerinin batısında değil kuzeyinde
tanımışlardır. Asur kaynakları da bunların Kuzey Mezopotamya’nın dağ-
lık bölgesinde yaşadıklarını ve Asurluların onlarla buralarda çarpıştıkları-
nı tespit etmektedir. Esasen Aramilerin Suriye'yi ilk defa kuzey doğudan
sıkıştırmış olmaları da bunların yukarı Mezopotamya'nın dağlık bölgele-
rinden inmiş olduklarını göstermektedir (Günaltay 1987: 136).
Arami kelimesi kuzey Mezopotamya’nın dağlık bölgelerinde göçebe olarak yaşayan halka, daha alçak havzalarda oturan komşuları
Keldaniler tarafından verilmiş ve dağlılar anlamına gelen bir terimdir
(Albayrak 1997: 38).
Aramilerin Sami olduklarını son zamanlardaki arkeoloji buluntuları
da teyit etmiştir M. Ö. XIV. yüzyılda Suriye’deki küçük prensler ve vali-
ler tarafından Firavun Amenofis IV'e (1370–1352) gönderilen ve Tel El
Amarna harabesinde bulunan mektuplarla Hattilerin Boğazköy arşivinde
Aramilerden Habiru adıyla bahsedilmektedir. Bu belgeler, Arami adının
bunlara Sinearlılar tarafından verilmiş olduğunu ve kendi aralarında
Habiru ve yukarıda söylediğimiz diğer boy adlarıyla anıldıklarını meyda-
na koymaktadır (Günaltay 1987: 137).
Aramiler, Mezopotamya ve özellikle de Asur için tehlike oluştur-
maya başladıkları XII. yüzyılda, yazılı belgelerde anılmaya başlayan
toplumlardan biridir. Bu halk, ikinci binyıldaki Amurru ve birinci binyıl-
daki Đbraniler gibi, Kuzeybatı Sami grubuna giren bir dil konuşmaktaydı-
lar. Anayurtları kesin olarak bilinmemekle birlikte, dillerindeki benzerlik
nedeniyle, göçlerden önce Arap Yarımadası'nda veya Kuzey Suriye çev-
resinde yaşadıkları anlaşılmaktadır (Köroğlu 2006: 144)
M.Ö. XIV. yüzyıl Tel El Amarna mektuplarının gönderildiği sıra-
da, Suriye ve Filistin sınırlarında görünen ve yerli prensleri titretecek
kadar kudretli olan tek kavmin Aramiler olduğu tarihçe kesin bir gerçek
olduğuna göre Tel El Amarna mektuplarındaki Habiruların ancak
Aramiler olacağına şüphe yoktur. Çünkü bu Aramiler çok geçmeden bü-
tün Suriye'ye hâkim olmuş, Şam'da, Hama'da, Tedmür'de, Soba'da,
Moab'da, Amman'da, Edom'da bağımsız prenslikler kurmuşlardır.
Aramilerden bir kol da Sinear’ı zapt ederek burada en kudretli Asur kral-
larını yıllarca uğraştıracak bir hükûmet vücuda getirmişlerdir ( Günaltay
1987: 137–138).
Boğazköy metinlerinde LUSA. GAZ ideogramı ile gösterilen
Habiruların ve Tel El Amarna mektuplarında pek çok zikredilen Sutuların
Aramilerin ecdadı oldukları anlaşıldığından Aramilerin M.Ö. XIV. yüz-
yıldan beri Habur nehri dolaylarında bulunduklarına hiç şüphe yoktur,
fakat buraya nereden ve ne zaman gelmiş oldukları sorusuna gelince,
yukarıda gösterilen eski Mezopotamya kaynaklarındaki kayıtlar, gerekse
Tevrat rivayetleri Aramilerin Habur mecrasına gelmeden evvel güney
Mezopotamya'da bulunduklarını gösteriyor (Kınal 1954: 194).
Aramiler, Mısır'ın zayıf düşmesinden faydalanan Hattilerin
Kadeş'e kadar ilerlemesini fırsat sayarak Suriye'ye yayılmışlardır. Mısır'-
da XIX. sülâlenin kuruluşuna kadar geçen kargaşalık devri, Aramilere
yayıldıkları bölgelerde yerleşme imkânını vermişti. XIV. yüzyıl sonlarına
doğru, Horemheb, Mısır'ın sarsılan nüfuzunu yeniden kurmak üzere çır-
pınırken Oront Vadisi’ne yayılan ve buralardaki Amurrularla karışıp kay-
naşmış olan Aramiler, yukarı Suriye ve Naharina ile beraber Hattilerin
nüfuzu altında bulunuyorlardı. Filistin ise Habirularla (Arami) Bedevî
Saitlilerin (Şassu) çarpışma alanı olmuştu. Yukarı ve Aşağı Rezenu'da
firavunların nüfuzu hiçe inmişti (Günaltay 1987: 139).
Arami kavimleri göç eylemlerinde geldikleri bölgelerin siyasi şart-
larını çok iyi değerlendirerek etkili olmak ve yeni yerleştikleri yerlerde
hâkim olabilmek için çalışmışlardır. Önceleri Mısır ile Hititler arasındaki
mücadeleden doğan boşluğu değerlendirirken daha sonra Hitit ve Asur
arasındaki mücadelelerden faydalanmışlardır.
Aramilerin işini en çok da Ege göçleri diye de bilinen Deniz ka-
vimleri göçü kolaylaştırmıştı. Ege göçlerinin sebep olduğu karışıklıklar-
dan çöl sakinleri yararlanmaya kalkmışlar ve kültür merkezlerine doğru
akın etmeye başlamışlardı (Memiş 2007:191).
M.Ö. XII. yüzyıl, eski Önasya tarihinin en hareketli devirlerinden
biridir. Zira bu asırda Önasya'nın etnik bünyesinin bir asır evvelkine na-
zaran mühim bir değişikliğe uğramış olduğu görülür. Gerçekten de II.
binyılda Anadolu'da hâkim olan Hitit kavimlerinin yerini doğuda Urartu-
lar, batıda Frigler aldıkları gibi, "münbit hilâl" bölgesinde ve Mezopo-
tamya'da oturan Hurri ve Kassitlerin yerine de Samî menşeli Aramilerin
yerleşmiş oldukları görülür (Kınal 1954: 193).
Anti (Doğu) Lübnan dağları ile Suriye Çölü arasındaki vahada ya-
şayan eski Amurrular yurduna dolan Aramiler, buralardaki türlü unsur-
lardan mürekkep halkı hükümleri altına almış, XII. yüzyıldan itibaren
merkezleri eski Ki-Maşk ve Orant üzerindeki Hama ile Sam'al (Zincirli)
olmak üzere birer hükümet kurmuşlardır. Buralardaki halk, Hurriler,
Hattiler, Mitanniler, Amurrular, Kenanlılar gibi türlü etnik gruplardan
oluşuyorlardı. Aramiler buralara doldukları zaman, umumiyetle konuşu-
lan dil Amurruların Sami lehçesi idi. Amurruların prensliğine varis olan
Aramiler onların dillerine ve dinlerine de varis olmuşlardır (Günaltay
1987: 141–142).
Arami istilâsı Önasya memleketleri ve medeniyetleri için Ege göç-
lerinden daha yıkıcı olmuştur, denilebilir. Zira bu Sami istilası yavaş,
fakat mütemadi bir şekilde cereyan etmiştir. Öyle ki arkası kesilmeyen bu
müthiş insan akınının karşısında Asur Devleti bile varlığını ancak coğrafî
mevkiinin sarplığı sayesinde koruyabilmiştir. Hatta Asur tarihinin tedrici
bir gelişme seyri takip edememesinin sebeplerinden birini, bu zaman
zaman artan veya eksilen Arami göçlerinin tesirinde aramak yanlış olmaz
kanaatindeyiz (Kınal 1954: 193).
Mezopotamya tarihinin ana dönemlerini farklı kavimler belirlemiş-
tir. M.Ö.I. binyıldaki kavimler de Asurlular ve Aramiler olmuştur. M. Ö.
1400’lerden 900’e kadar geçen dönemde Aramilerin göçleri devam et-
miştir. Sümer-Akad kültürü nedeniyle ortak özellikler de gösteren Mezo-
potamya halkı için önceleri yeni karışıklıklar çıkaran Arami göçünün
getirdiği Samiler, eski kültür bölgesine ulaşmışlardır (Đplikçioğlu 1994:
54).
Sami kavimlerinin üçüncü büyük göçünü teşkil eden Arami göçle-
rinin karakteri Ege göçleri gibi yakıp yıkıcı bir akın şeklinde değil, tersi-
ne aralıksız bir sızıntı hâlinde asırlarca devam etmesidir. Đşte bu yüzden-
dir ki Asur devleti gelişimini yavaş ve devamlı adımlarla yapamamış
değişik zamanlarda ilerlemelere ve tekrar gerilemelere maruz kalmıştır.
Özellikle M. Ö. XI ve X. asırlar tam manasıyla Arami asrı olmuştur. Ku-
zey Suriye’de bulunan Hitit şehir devletleri Arami istilasına karşı koya-
bilmek için Asur krallarının tebaalığını tercih ediyorlardı (Memiş 2009:
174–176).
Asur kralı I. Tiglat-pleser zamanında Arami göçebelerinin yerleş-
melerine mâni olabilmek için, kendi ifadesine göre 28 defa Fırat'ı geçmiş-
tir. Fakat Asur krallarının bütün bu gayretleri beyhudedir. Zira XI. yüzyılda Arami şehir devletlerinin çoktan kurulmuş ve inkişafa başlamış
olduğu görülür (Kınal 1954: 196) .
Aramiler; Dicle ve Fırat'tan Kerkha'ya, Akdeniz'e kadar olan alan-
da göçebe hâlinde yaşadıkları gibi, Filistin'in doğu ve güney bölgelerine
de yayılmış bulunuyorlardı. Asur krallarından Tiglatpleser III'e ait bir
yazıtta Dicle boylarından Đskenderun Limanı’na kadar uzayan bölgede 25
Arami kabilesinin bulunduğu haber verilmektedir. Aramilerin Asur kay-
naklarında Amurru memleketinin Aramuları denilen birleşik zümreleri
kuzey Suriye'nin mahsullü bölgesiyle Anti Lübnan (doğu) dağları ve Su-
riye çölü arasındaki verimli vahada erkenden Kimaşk ve Hama prenslik-
lerini kurmuşlardı. Sam'al Prensliği’nin de yeni Hatti Arami karması ol-
duğu anlaşmaktadır. Dicle Irmağı’ndan Đskenderun Körfezi’ne kadar
uzayan bölgede dolaşan Aramiler, kuzey Suriye’deki küçük Arami prens-
leriyle Şam krallarına insan ve malzeme deposu rolünü görüyorlardı.
Şam'ın güneyinde Mavera-yı Ürdün çevresine yayılan Aramiler de bura-
larda Soba, Moab ve Amon ve Edom Prensliklerini kurmuşlardır (Günal-
tay 1987: 142).
Asur kralı Tiglatpilaser (1114–1076) Aramiler için Ahlami
Armaye adını kullanır. Ahlamu aşiretinin çoğalmasıyla oluşan bir göçer
kabilesidir. Dicle kıyılarına yerleşerek küçük beylikler kurmaya başla-
mışlardı. Fırat’ın batı yakasındaki Suriye’ye geçiş yolu da bu halkın de-
netimindeydi (Narçın 2008: 69).
Ege göçlerinden sonra Asur Devleti yeni bir göç dalgası ile karşı-
laştı. Bu göç Arami göçleri idi. Gerçekten Ege göçlerinin meydana getir-
diği karışıklıklardan çöl sakinleri yararlanmak istemiş ve kültür merkez-
lerine doğru akın etmeğe başlamışlardı. Özellikle M.Ö.XI ve X. asırlar
tam manasıyla bir Arami asrı olmuş; Aramilerden Bit-Zamani Kabilesi
Diyarbakır civarına, Bit-Adini kabilesi Fırat Nehri’nin büyük kıvrımı
içerisine, Bit-Agusi kabilesi Fırat ile Karasu arasına, Bit-Gabbar kabilesi
Gaziantep civarına, Bit-Brutaş kabilesi ise Kayseri civarına kadar sokula-
bilmiş idiler (Memiş 2009: 174).
Hitit Đmparatorluğunun yıkılmasından sonra kurulan geç Hitit şehir
devletlerinden birçoğunun Aramilerin eline geçtiğini Asur vesikalarından
öğreniyoruz. Hattena, Hamat (Humus), Til-barsip (Tel Ahmar), Guzana
(Tel-Halaf) gibi şehirler Aramileşmiş, Suriyedeki en zengin Arami şehri
Şam (Damascus) olmuştu. Yeni Asur kralları annallerinde Şam
(Damascus) şehrini Arami mukavemetinin merkezi olarak kabul ederler
(Memiş 2007: 195).
Adana Karatepe’de yapılan kazı sonuçları da göstermiştir ki Arami
istilası Çukurova bölgesinde de etkili olmuştur. 1947 yılında Karatepe’de
bulunan yazıt o zamana kadar tanınan en uzun Sami yazıtını teşkil etmek-
Page 6
96
TÜBAR-XXIX-/2011-Bahar/Öğr. Gör. Hacı ÇOBAN
tedir. Karatepe'de bulunan yazılı kitabelerin keşfi, yalnız Hitit kültürünün
çok mühim bir safhasını aydınlatmakla kalmamış, Arami istilâsının Ada-
na ovasına kadar sokulmuş olduğunu da göstermiştir (Bossert 1948:517).
Đçel ili sınırları içindeki Gözne Şıhbağı'ndaki üç-beş sözcükten olu-
şan Arami yazıtı bulunmuştur. Bu yazıtın yaklaşık 2700-2800 yıllık oldu-
ğu söyleniyor. Bu yazıttan da anlaşıldığı üzere Aramiler Đçel bölgesine
kadar da sokulmuşlardır (Özkan 2007: 14).
Hitit Krallığının M.Ö. 1200'lü yılların başlarında yıkılmasından
sonra Suriye'nin kuzeyindeki bir dizi Hitit kenti Aramilerin eline geçti.
Bu kentler yeni kurulan Arami beyliklerinin merkezi oldu. Amanos Dağ-
ları (Nur Dağları=Gâvur Dağları)'nın eteklerindeki Sam'al
(Şamal=Zincirli höyük=Bit Gabbar) aynı adı taşıyan bir Arami kent dev-
letinin merkeziydi. Aramilerin eline geçen bu Hitit kentlerinde eski kül-
türlerle yeni Arami kültürü bir süre sonra yavaş yavaş kaynaşmaya başla-
dı. Arami beyleri, hem Aramca hem Hititçe adlar almaya başladı (Özkan
2007: 14).
Hitit Devleti'nin yıkılmasıyla Arami istilâsı karşısında en mühim
mukavemet kudretlerinden biri ortadan kalkmış olduğundan, müteakip
asırlar içinde Aramilerin Güneydoğu Anadolu'daki bütün kültür merkez-
lerine yayıldıklarını görüyoruz (Kınal 1954: 195).
Asurlular Suriye bozkırlarından kuzey Suriye ve Doğu Anadolu’ya
girmiş olan Aramilere karşı harbettiler. Çünkü Aramiler Asurluların batı-
ya doğru ilerlemesine engel oluyorlardı (Mansel-Baysun vd. 1945: 40–
42).
Ege göçleri sonunda Hititlerin yıkılması Aramilerin işini kolaylaş-
tırmış, çöl sakinleri kültür merkezlerine doğru akın etmeye başlamışlardı.
Anadolu’nun birçok bölgesine özellikle de kaynakların şimdiye kadar
tespit edebildiği Anadolu’daki en ileri göç noktaları olan Orta Anado-
lu’da eski çağın önemli ticaret merkezi Kayseri’ye kadar gelebilmişlerdir
(Memiş 2009: 173–174).
Stel ve Rölyefler’de buzağı başı ve ayağı resimleri ile Malatya
şehrinin ifade edildiği kabul edilmektedir, bundan dolayıdır ki, Barnett bu
hiyeroglif işaretlerinin, o devirde Hitit şehri olmayan ve şimdi Aramilerle
meskûn bulunan bütün kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu'daki şehirle-
re Urartu ve Asur kralları tarafından verilen Hatti ismini ifade etmiş ol-
masını ileri sürmektedir (Kınal 1958: 75).
Hititlerden sonra Güneydoğu Anadolu'da ve Kuzey Suriye'de ilk
kurulan beylikler dil, yazı ve kültür alanlarında Hitit geleneklerini 200 yıl
sürdürdüler. Daha sonraki yıllarda bölgede Arami dili ve kültürü hâkim
oldu (Özkan 2007: 14).
Page 7
97
TÜBAR-XXIX/2011-Bahar/Arami Göçleri
Asur kralı II. Asur Nasir-pal dönemi yani M. Ö. IX. yüzyıl tam bir
Aramiler asrıdır. Asur krallarının Batı seferleri olmasaydı Aramiler belki
de Anadolu’nun tümünü istila edeceklerdi. Aramiler bütün Kuzey Suri-
ye’yi ve Güney Mezopotamya’yı işgal ettikleri hâlde Yukarı Dicle bölge-
sine girememişlerdir (Memiş 2007: 197).
Asur ve Urartu vesikalarında evvelce Hitit Đmparatorluğuna ait
olan ve fakat bilahare Aramilerle meskûn bulunan şehirlere "Hatti mem-
leketi" deniliyor (Kınal 1958: 72).
M. Ö. 1050’den itibaren Asur Devleti, Arami göçünün etkisiyle
parçalanmış ve daha küçük devletlere bölünmüştür (Đplikçioğlu 1994:
54).
Aramilerin kurduğu kent devletleri, genellikle aşiret reisi ve kuru-
cusunun adının önüne eklenen bit (ev) sözcüğüyle tanımlanırdı. Asur'un
hemen batısında, Dicle ile Fırat Nehri arasında kuzeyden güneye doğru
Bit-Zamani, Bit-Bahiyani, Bit-Halupe ve batıda Bit-Adini krallıkları yer
almaktaydı. Aramiler Basra Körfezi bölgesine de sızmış ve burada da
yerleştikleri yerlere kendi adlarını vermişlerdi.
Asur merkezi bölgesine en yakın Arami Krallığı olan Bit-
Bahiyani'nin başkenti Guzana (Tel Halaf), en kuzeydeki Bit-Zamani'nin
başkenti ise Amedi (Diyarbakır) idi. Fırat'ın hemen doğusunda bulunan
Til Barsip (Tel Ahmar) ve Hadatu (Arslantaş) Bit-Adini'nin iki önemli
kentiydi. Bu kentler M.Ö. IX. yüzyılda Asur eyalet sistemi içine alınmış-
lardır. Asur kralı III. Şalmaneser 856 yılında Bit-Adini üzerine ilerlemiş,
arkasından da Fırat'ı geçerek 853 yılında Asi Nehri kıyısındaki Karkar'da
birleşik Arami gücünü yenmiş ve böylece bölgede geçici de olsa üstünlü-
ğünü kabul ettirmiştir. Ancak Fırat'ın batısındaki ve Suriye'deki krallıklar,
uzun süre otonomilerini korumak için ortak mücadele vermişlerdir.
Fırat'ın batısındaki Kargamış (Karkamış) ve Pattina/Unki (Antak-
ya) Hititli karakterini korurken, Sam'al (Zincirli), Halep yakınındaki
Arpad (Bit-Aguşi), Hama ve Şam birer Arami kentine dönüşmüştü. Bütün
kentlerde Arami nüfusu yaşamakla birlikte, Hama gibi önemli bir krallık
M.Ö. X. ve IX. yüzyılda Luwice adlar taşıyan, VIII. yüzyılda ise Arami
kökenli krallar tarafından yönetilmiştir. Sam'al ve Bit-Adini'de de
Aramilerin yönetiminde Hitit kültürü varlığını korumuştur. Sam'al'da
Arami yazısı ve sanatının tanımlanmasına önemli katkılar yapan kabart-
ma ve yazıtlar bulunmuştur.
Pattina/Unki örneğinde olduğu gibi, kentler hem Luwice, hem de
Aramca adlarla anılabiliyordu; bu da Aramilerin zaman içerisinde kentin
adını değiştirecek kadar egemen nüfus hâline gelişine işaret etmektedir.
Fırat'ın batısındaki Arami ve Geç Hitit kent devletleri VIII. yüzyılın orta-
Page 8
98
TÜBAR-XXIX-/2011-Bahar/Öğr. Gör. Hacı ÇOBAN
larından sonra, III. Tiglatpileser ve sonrasında Asur eyalet sistemi içine
katılmıştır (Köroğlu 2006: 147–148).
Asur kralı Adadnirari III ordusuyla memleketinden uzaklaşmış ol-
ması, imparatorluk çevresindeki göçebe Aramilere zengin Asur ve Babil
bölgelerine yayılarak şehir ve köyleri yağma etmek fırsatını vermişti.
Asur kralı dönünceye kadar, kuzey ve güney Mezopotamya'ya yayılarak
her tarafı dehşet içinde bırakan Arami boylarından Đtualar imparatorluk
başkenti çevrelerine kadar sokulmuşlardı (Günaltay 1987: 153–154).
Tiglatpalasar III (745–727) 732’de, Şam’ı fethederek Aramilerin
Suriye'deki en güçlü devletinin varlığına son vermiş ve buradaki
Aramileri Asur sınır boylarına yerleştirmiştir. M.Ö. 720 yılında da Asur
kralı Sargon II Aramilerin Hama prensliğini de ortadan kaldırarak Mezo-
potamya Aramileri ile Dicle ve Đskenderun arasında dolaşan göçebe
Aramiler de dahil bütün Suriye Aramilerini Asur imparatorluğu içine aldı
(Günaltay 1987: 155–156).
Aramiler, Suriye çöllerinde göçebe kabileler-aşiretler hâlinde ya-
şayan, birbiriyle akraba birçok gruptan oluşmaktaydı. Uzun bir zaman
dilimini kapsayan göçlerin sonucunda, başta Kuzey Suriye olmak üzere
Mezopotamya'nın tümüne, Doğu Akdeniz kıyılarına ve Güneydoğu Ana-
dolu'ya sızmışlardır. Ortaya çıkışlarından itibaren hiçbir zaman tek bir
siyasal güç veya ortak bir kültür oluşturamamışlardır.
Ortaya çıkış süreci de dâhil olmak üzere birinci binyıldaki tarihleri
Mezopotamya'da Asur ve Babil, Kuzey Suriye'de ise Asur'un yanı sıra
Geç Hitit kent devletleri ile bağıntılıdır. Kuzey Suriye'de XI. yüzyıl ile
VIII. yüzyıl arasında birbirinden kopuk birçok küçük devlet kurmuşlardır.
Hititlerle akraba olan ve Luwice konuşan aristokrat sınıfın yönetimi al-
tındaki Geç Hitit kent devletlerinden bir bölümü Arami nüfuzuna girmiş,
diğer kentler ve Asur eyalet merkezleri de Arami toplumuyla karışıp kay-
naşmıştır.
Orta Asur Krallığının zayıflama sürecinde varlık mücadelesi veren
I. Tiglat-pileser (1114-1076) krallığı döneminde 28 kez Fırat'ı geçerek bu
göçebeleri durdurmaya çalışmış, ancak bu çabalar başarılı olmamıştır.
Önceleri kentlerini istila etmeye çalışan bu göçerlere karşı düzenli ordula-
rıyla savaşan Asur kralları, Yeni Asur döneminde taktik değiştirerek bü-
yük nüfus nakillerine başvurmuşlardır. Bir bölgenin güvenliğini sağlamak
ve isyanları bastırmak temel gerekçesiyle nakledilen halklardan, yeni
kentler kurmak, tarım alanlarına iş gücü sağlamak, orduda ise asker ihti-
yacını karşılamak bağlamında yararlanılmıştır. Yazılı belgelerdeki kayıt-
lardan Yeni Asur krallarının birkaç milyon insanı bu amaçla naklettikleri
anlaşılır. Bu nüfusun büyük çoğunluğunu da Aramiler oluşturur (Köroğlu
2006: 144–145).
Page 9
99
TÜBAR-XXIX/2011-Bahar/Arami Göçleri
Arami Göçlerinin Kültürel Etkisi: Asur kentlerinden Ninive'de
üzerinde Aramca yazı bulunan az sayıda belge bulunmuş, diğer birkaç
kentte de Aramca yazılı tablet parçaları ele geçmiştir.
Uluslararası ortak iletişim dili olarak kabul gören Aramca, Eski
Ahit'te de kullanılmış; Pers egemenliği döneminde yaygın bir ticaret dili
olarak konuşulmuş; bazı lehçeleri Kuzey Mezopotamya ve Güneydoğu
Anadolu'da Süryani ve Keldani gibi topluluklar aracılığıyla günümüze
kadar ulaşmıştır (Köroğlu 2006: 146–147).
Süryanilerin Aramilerden geldiğini savunan tezin dayanağı, Sürya-
ni halkının Aramca konuştuğu ve bundan dolayı da kökenlerinin Aramiler
olduğu iddiasıdır (Bülbül 2005: 30).
Tarihî kaynaklar Đsa-Mesih’in Aramcanın bir diyalekti olan
Süryanca konuştuğunu ve Đncil’i bu dille vaaz ettiğini kaydederler. Đsa-
Mesih’in konuştuğu ve Đncil’i vaaz ettiği dili, hâlen kiliselerinde ve dini
eğitimlerinde kullanmakta olanlar Süryanilerdir (Çelik 2005::http://goc.
bilgi.edu.tr).
Bilinen en eski yerleşim alanlarından biri olan Mezopotamya’nın
“Süryaniler”e yaklaşık 5. 000 yıldan beri ev sahipliği yapmasının önemi-
nin vurgulandığı eserde ayrıca Süryanilerin (Aramiler, Asurîler,
Keldaniler) Hıristiyanlığın ortaya çıktığı (Kudüs coğrafyası dışında) dö-
nem içerisinde bu inancı kabullenen ilk topluluk olarak da vurgulanması
dikkate şayandır (Şimşek 2003: 17, 27–28).
Tevrat'ın bazı yerleri bu dille yazılmıştı. Tevrat'taki bu Aramca kı-
sımlar, Hıristiyanlıktan evvel bilinen Aramcadır. Bizzat Đsa ve
Havvariyun bu Aramcayı konuşuyorlarmış. Talmud'a ve Samaritenlere ait
birçok vesikalar da bu dille yazılmıştır. Bunu bize ilk Hıristiyan cemaat-
lerin zamanından kalan ve bugün Vatikan'da muhafaza olunan Đncil’e ait
bazı yazmalar ispat etmektedir (Kınal 1954: 203).
Suriye ve Filistin'de yazı dili Arami alfabesiyle, Đsa'nın dünya gö-
rüşünü içeren ve Havarilerin mektuplarından oluşan Đncil kaleme alındı.
Đncil'in el yazmalarının çoğalması Hıristiyanlığın yayılmasını hızlandırdı.
Bölgede konuşulan Batı Arami lehçesi bu yıllarda Hıristiyanlığın kültür
diline dönüştü (Özkan 2007: 14).
Aramice yazıtların büyük çoğunluğu Güneydoğu Anadolu ve Suri-
ye’de bulunmuş olmakla beraber bu dille yazılmış belgelerin Yunanistan,
Mısır, Anadolu, Suriye, Kuzey Mezopotamya, Đran, Afganistan ve hatta
Pakistan’a kadar genişleyen bir bölgeye yayıldığı görülmektedir (Dinçol
1991:267).
Page 10
100
TÜBAR-XXIX-/2011-Bahar/Öğr. Gör. Hacı ÇOBAN
Filvaki, Ahamenit Đmparatorluğu zamanında Aramca büyük bir
himayeye mazhar olarak imparatorluk içindeki bölgelere yayılmış, hatta
ana vatan topraklar üzerinde konuşulan lehçelere bile tesir etmiştir. Đşte
bundan dolayıdır ki bu devir Aramcasına "Đmparatorluk Aramcası" de-
nilmiştir.
VIII. yüzyılın son çeyreğinde Sam'al’dan Damas’a kadar bütün
Arami merkezlerinde aynı dil ve aynı lehçe kullanıldığı için buna "Müşte-
rek Aramca" denilmektedir. Müellife göre MÖ. IX. yüzyıl, Arami dilinin
altın çağıdır ve bu devir "annaller, kasideler, ritüeller, efsane ve destanlar
gibi çeşitli ve zengin bir edebiyatla" tev'em olmalıdır, fakat bu edebiyat
kaybolmuş ve bize kadar intikal edememiştir (Kınal 1954: 201, 202).
Günümüzün Asurları, kökü Aramca şiveli diller konuşmaktadırlar.
Asurlular konuşulan Arami dilini yazıya döktüler (Yonan, www. acsatv.
com/filer/Qashisho).
Sanat eserlerinde, özellikle de heykel ve kabartmalar üzerinde, Ku-
zey Suriye'de Geç Hitit, Doğu Akdeniz kıyılarında Fenike, Asur kentle-
rinde de Asur üsluplarıyla iç içe geçmiş, bazı yönleriyle de onlardan ayrı-
lan bir Arami üslubu veya Arami tipi ayırt edilebilmektedir. Asur'da en
erken Arami tipleri IX. yüzyıla ait Asurnasirpal II’nin bronz kapı kabart-
maları üzerinde görülür.
Kuzey Suriye'de, Geç Hitit kentlerinde de inşa edilen, ön cephesi
sütunlu, arkasında uzun bir oda olan ve "Bit-Hilani" olarak adlandırılan
saraylar Arami kentlerinde de karşımıza çıkar. Kaide üzerinde yükselen
büyük heykel ve kabartmalarda, kral, aslan, grifon, sfenks, bitkiler ile
askeri törenler ve dans eden hayvanlar gibi fantastik konular işlenmiştir.
Tel Halaf’ta yerel kral Kapara (IX. yüzyıl) ve Tel Fahariya'daki kral
Adduyis'in heykelleri de bu anlayışla yapılmıştır.
Aramilere ilişkin yazılar daha çok alfabe yazısıyla, uzun ömürlü
olmayan papirüs üzerine yazıldığı için günümüze ulaşamamıştır. Dolayı-
sıyla bu toplum hakkındaki bilgilerimiz daha çok Asur kayıtları ve Eski
Ahit'ten elde edilir. Az sayıda da olsa, taş gibi dayanıklı maddeler üzerine
kazınmış Aramca yazıtlar da mevcuttur. Bu örneklerden en eskisi, Tel
Halaf’ta bulunmuş ve X. yüzyıla tarihlenen tek satırlık yazıttır. Aynı böl-
gede Tel Fahariya'da ise bir heykel üzerinde çift dilli (Akkadca-Aramca)
bir yazıt saptanmıştır. Batıda Halep'in güneyinde Sefir'de üç stel üzerinde
bulunan ve VIII. yüzyıl ortasında Arpadlı Mati'el ile Assur valisi Şamşi-
ilu (KTKlı Bar-Ga'yah) arasındaki bir anlaşmadan söz eden yazıt ise bili-
nen en uzun Aramca kayıttır. Sam'al Krallığının başkenti Zincirli'de Kral
Hadad ve Bar-Rakkab heykelleri ile Bar-Rakkab'ın kabartmaları üzerinde
de yazıtlar yer alır. Aramca Asur döneminden sonra da uzun süre önemini
korumuş; Önasya'daki geniş bir bölgede konuşulmaya ve yazılmaya de-
Page 11
101
TÜBAR-XXIX/2011-Bahar/Arami Göçleri
vam etmiştir. Arami nüfuzunun dışında da Arami etkili sanat eserlerinin
ve Aramca yazıtların varlığı bilinir.
Aramilerin oldukça uzun bir süreci kapsayan ve geniş bir bölgede
yaşanan tarihlerinin ilk bölümü, büyük oranda Yeni Asur Krallığıyla
bağıntılı olarak şekillenmiştir (Köroğlu 2006: 148).
Sonuç
Aramiler, zamanla hem küçük gruplar hâlinde göçerek geldikleri
ve hem de büyük nüfus nakilleriyle yerleştirildikleri bugünkü Mezopo-
tamya topraklarında ve Önasya’da yerli halkla ve Asur kentleri ve çevre-
sindeki tarım alanlarında Asur halkıyla kaynaşmış, bazı bölgelerde halkın
çoğunluğunu oluşturmuşlardır. Bu süreç bir anlamda bu coğrafya halkının
Aramileşmesine zemin hazırlamıştır.
Bölgede bu dönemin hâkim devleti Asurluların yanında Güneydo-
ğu Anadolu ve Anadolu’nun birçok bölgesinde yaşayan Hitit ve bakiyele-
rini de dil, din kültür ve ırkı yapı bakımından büyük oranda etkilemiştir.
Ancak Aramiler birçok şehir kurmuş olmalarına ve de diğer şehir-
lerde etkili olmalarına rağmen siyasi bir birlik oluşturarak kendi millî
devletlerini de kuramamışlardır.
Aramiler bulundukları her bölgenin kültürüne adapte olmuşlar ve
bunun sonucu olarak da sanatlarında Mısır, Ege, Finike, Hitit ve Asur
sanatlarının tesirleri görülmektedir.
Arami dili çok geniş bir alanda yayılmış ve Asurlular, Geç Hitit
şehir devletleri, Babil, Suriye-Filistin ve Finike şehirleri, Persler,
Ahamenişler zamanında yaygın olarak kullanılmıştır.
Aramiler Asurca ile akraba olan ve kolay anlaşılan dilleri nedeniy-
le kentlerde, tapınaklarda ve sarayda önemli görevlere yükselmişlerdir.
Aramcanın oldukça geniş bir bölgede konuşulması, başta ticari ilişkilerde
olmak üzere, farklı toplulukların ortak anlaşma dili konumuna gelmesine
yol açmıştır. Mezopotamya kültürünün Doğu Akdeniz kıyıları ve Kilikya
üzerinden Batı dünyasına (Grek kültürüne) aktarılmasında da Aramcanın
önemli bir rol oynadığı anlaşılmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder